Yine yağmur, yağmur, yağmur…
Üniversite yıllarımda yağmurlu günleri çok severdim. Şemsiye olsun olmasın yağmurda yürümek güzeldi. Çılgınlık yapmak geçerdi içimden, yapardım zaten.
Uzunca zamandır güneşli günlerin müptelasıyım.
Sorgulamayalım, mantı yapalım!
Kısacık eteğimi, Holly ile birlikte seçtiğimiz desenli çoraplarımı giymiştim. Saçlarım fönlüydü. Üstüm başım battı, çamur oldu. Saçlarım birbirine karıştı, akşamki programımız iptal oldu. Ben de eve döndüm, biraz kitap okudum. Okurken uyuyakalmışım, Holly aradı uyandım. Yine dertli… Bir derginin yazı işlerini daha kilitlemişler, maaşına da pek az katkısı olmuş.
Sesi ağlamaklı, “Sömürülüyormuşum gibi hissediyorum”.
“Olabilir” dedim. “Herkes kadar… Fakat bu sırada gelişiyor ve yetişiyorsun. Senin için yeni bir sektörü daha tanıyorsun, fena mı?”
Rahatladı biraz, akşam yemeğinde mantı yapmaya karar verdi.
Yıllar sonra ilmek artırabildim, mutluyum
Yıllardır devam eden örgü seanslarım renk renk, boy boy atkılar ile sürüp gidiyordu. Atkı dışındaki tüm denemelerim hayal kırıklığı ile sonuçlanırken ilk kez ilmek artırmayı da başardım, mutluyum! Orman yeşili, sıcacık bir yünden üçgen şal örüyorum. Anneme hediye edeceğim.
Ah, o esmer bakışlar ki…
Örgü ördüm, çay içtim, ‘Fatmagül’ün Suçu Ne?’yi izledim. Şu hayatta herkesin bir zaafı varsa esmer, incecik ve gece bakışlı erkekler de benim zaafım. Bu konuda yapabileceğim hiçbir şey yok. Başıma ne geldiyse onlardan geldi… Razıyım. Kendim ederim, kendim bulurum! Dizideki Kerim’i de çok beğeniyorum. Yüzyıl geçse unutamayacağım ilk aşkımı andırıyor çok.
Yarın süslenmeye hiç niyetim yok
Yarının güneşli olmayacağı aşikâr. Kalınca bir şeyler giyinir çıkarım evden. Ne de olsa herkese tatil, süsüme püsüme bakmam pek. Erkenden ofiste olursam, işlerimi öğleden sonraya tamamlarım bir umut... Eminim KS bilgisayarının başında bekliyor olacaktır.
“29 Ekim’den önce bitirmeliydik biz bunu, geç kaldık!” diyecektir yüzümü ilk gördüğünde. Bugüne dek çalıştığım tümü gibi, zamana düşman bir adam o da. Bu mesleğin ruhu mu bu, bu mesleği seçen adamların ruhu mu?
Yarının güneşli olmayacağı aşikâr. Kalınca bir şeyler giyinir çıkarım evden. Ne de olsa herkese tatil, süsüme püsüme bakmam pek. Erkenden ofiste olursam, işlerimi öğleden sonraya tamamlarım bir umut... Eminim KS bilgisayarının başında bekliyor olacaktır.
“29 Ekim’den önce bitirmeliydik biz bunu, geç kaldık!” diyecektir yüzümü ilk gördüğünde. Bugüne dek çalıştığım tümü gibi, zamana düşman bir adam o da. Bu mesleğin ruhu mu bu, bu mesleği seçen adamların ruhu mu?
Henüz bilemedim.
Ihlamur da Serdar Ortaç dinlermiş!
Ev darmadağınık. Aynı ruhum gibi, bedenim gibi. Emine Teyze kapıdan girer girmez, bacadan olsun atacağım kendimi dışarıya. Perdelerin sökülürken çıkardığı sese, elektrik süpürgesinin hır hırına, evdeki her şeyin ayakta olduğu o hâle katlanamıyorum. Tozlu ve dağınık olsa da seviyorum yerleşikliğimi…
Hayatımda ilk kez Serdar Ortaç’a ait bir müziği dinliyorum. Geçenlerde TV’de duymuştum, aradım buldum. “Hayatından mikropları at” diyor sözlerin arasında. Çok sevdim!
Ev darmadağınık. Aynı ruhum gibi, bedenim gibi. Emine Teyze kapıdan girer girmez, bacadan olsun atacağım kendimi dışarıya. Perdelerin sökülürken çıkardığı sese, elektrik süpürgesinin hır hırına, evdeki her şeyin ayakta olduğu o hâle katlanamıyorum. Tozlu ve dağınık olsa da seviyorum yerleşikliğimi…
Hayatımda ilk kez Serdar Ortaç’a ait bir müziği dinliyorum. Geçenlerde TV’de duymuştum, aradım buldum. “Hayatından mikropları at” diyor sözlerin arasında. Çok sevdim!
Ey hayat, karşında hürmet ile eğiliyorum. Ihlamur'a da Serdar Ortaç dinletirmişsin meğer...