
Eskiden cuma günlerini pek severdim. Dinlenebildiğim hafta sonları azınlık olsa da cumartesiler ve pazarlar güzeldi. Son zamanlarda akşam saatlerinde sevimsiz sevimsiz çalan cep telefonum küfeler dolusu işi omuzlarıma yükler oldu.
Cep telefonumu denize atsam, kurtulur muyum?
Cumartesi, akşamdan geceye
Renklipamuklar, “Benimle düğüne gelir misin?”diye sordu. “Hem seni Mehmet ile tanıştırırım.” Evlenen, renklipamuklar’ın eski iş yerinden bir arkadaşıymış. Mehmet ise arkadaşının ağabeyi. Düğüne gittim, Mehmet ile tanıştım.
Beyaz Masallar’daki Mehmet’e benzemiyor.
Düğünde,
Deniz kenarında, açık havada yapılan düğün şenlik havasında geçti. Orkestra Fransızca sözlü mum ışığı müziği ile başladı, Küba müziği ile sürdü. Arada Misket havasına geçildi, bir baktık ki Atabarı çalıyor. İlginçti. Anlam veremedik.
Küba müziğini tercih ederdim.
Rengârenk elbiseler giymiş kadınlar yorulmak nedir bilmeden dans ettiler. Bir ara zayıfça bir adam masamıza geldi. Renklipamuklar’a “Hamama giren terler, düğüne gelen oynar. Niye oynamıyorsunuz?” diye sordu. Şaşırdık. Şaşırmamıza şaşıran adam gitti.
Hamama gitmem, düğünde oynamam.
“Pek gülümsemem” dedim Mehmet’e
Yanımıza yaklaşan Mehmet, “Sizinle hiç ilgilenemedim” dedi. Renklipamuklar ile ikimizi saksı çiçeklerine benzettim o dakika. Herkesin hareket halinde olduğu düğünde kıpırdamayan sadece bizdik.
Renklipamuklar, “Fotoğrafımızı çeksene Mehmet” dedi. Mehmet profesyonel fotoğrafçıymış meğer. “Ama sen hiç gülümsemiyorsun” dedi bana. “Pek gülümsemem” diye cevapladım. Fakat, Mehmet gülümsedi.
Arkadaşı ile karşılaşan renklipamuklar sohbete dalınca Mehmet, “Senin yalnız fotoğrafını çekmek istiyorum” dedi; fotoğraflarımı çekti. Renklipamuklar’ı işaret ederek, “Gönderirsin, ondan alırım” dedim.
Güzel çıktım mı acaba fotoğraflarda?
Kiraz Çiçekleri'nden Katre-i Matem’e
Yasunari Kavabata’nın ‘Kiraz Çiçekleri’ni okuyorken, Şin’içi ve Çieko kiraz çiçeklerinin arasında dolaşıyorken. Bu akşam kitapçıya uğradım. ‘Katre-i Matem’in büyüsüne kapıldım. Ponçik nasıl ki sevgi hırsızı ise ben de bir kitap arsızıyım. Kapağı kırmızı kitap masamın üzerinde…
Ev öyle dağınık öyle dağınıktı ki kitap okuyacak yer kalmamıştı. Gardırobumun üst üsteliğinden utandım ve elimin uzandığı her köşeyi derledim topladım. Sildim, köpürttüm. Ellerim hâlâ çamaşır suyu kokmakta…
Bu saatten sonra kitap okunur mu?