19.06.2009

Dut ağacı dutlarını dökerken…

Dingin ve umarsız ‘Peki’ suskunlukları

Bir aralık “Delirebilirim” yazdım renklipamuklar’a. “Tasarladığım bu değildi. Deli bir hayat yaşıyorum.”
“Farkındayım. Aslında herkes aynı... Hem
bugün toplantın yok muydu senin?”
“Var. Öğleden sonra...”

“Peki.”

Yeryüzünde en çok renklipamuklar’a yakışan bir söz: Dingin ve umarsız “Peki”ler. Ve ardından gelen noktalar; suskunluklarımız.


Dünyanın değişmeyen sahnelerinden birinde

Akşam saatlerinde telefonum çaldı, renklipamuklar. “Parkta buluşalım” dedi. Parka gittim. Her zamanki gibi dut ağacının gölgesindeki masaya oturdum. Beklerken ‘Fotoğrafı Sana Gönderdim’in 256’ncı sayfasına vardım. 253’üncü sayfada geçen iki cümle üzerinde düşünmemeye gayret ettim.
“Dünyayı değiştiremedin. Dünyanın tek bir sahnesini, tek bir saniyesini değiştiremedin.”


Pisipisilerimle döner döner, dururdum

Renklipamuklar yeşil bir şala sarınmış, yeşil taşlı küpeler takmış. Tüm güzelliğine karşın yorgun. Bir süre hiç konuşmadık. Küçük bir kız koşarak yanımızdan geçti. Adı Ayşe’ymiş. Ayağında mavi pisipisiler.
“Benim de pisipisilerim vardı. Üstelik beyazdı” dedim.
“Çok güzelmiş” dedi renklipamuklar.

Çocukken balerin olmak isterdim. Pembe bale elbisemi giyer, pisipisilerle parmak uçlarımda yükselir; döner, döner, dururdum.


Dutlar dökülürken...

Esen rüzgâr olgunlaşmış dutları çimene döktü. Yalnızca biri çay bardağımın hemen yanı başına düştü. Mavi pisipisili kız uçarcasına merdivenlerden indi. Arka masadaki kadınlar Türk kahvesi istediler. “Biri orta şekerli olsun” diye tembihlediler. İki köpek kovalamaca oynadı. Onları izledik, olanları izledik.

Bazen güzel olan yalnızca durup izlemek, bir dut ağacının gölgesinde dinlenerek.

10 yorum:

Adsız dedi ki...

Eskiye döndürdün beni. Bağevin'deki dut ağacının tam zamanlarıdır şimdi. O ağaçtan başka hiç göremedim. Kopardığın zaman elinde kırmızı bir leke kalırdı. Uzun zaman çıkmayan bir lekeydi. Ağız yaralarına birebir gelen bu dut, bakım gerektirmeyen kendi kendine bakabilen bir ağaçtı.
Lekelerin vücudumdan çıkışı çok zaman oldu ama hala nerede bir dut ağacı görsem yaramaz çocuklar gibi ağaca çıkar elimin lekelenmesi için çaba harcarım.

Adsız dedi ki...

Sevgiler Ihlamur,adımı yazmıyorum diye umarım kızmıyorsun sessizce okumak iyi geliyor,zaten kim olduğum önemli mi.O kadar dingin o kadar insanın ruhunu dinlendiren yazılar ki...selamlar
U.y.b.k.

BEYAZ TUVAL dedi ki...

Adsız'a:

Nasıl rahat ediyorsanız öyle olsun.

Benden de selamlar ve sevgiler...

Sinan dedi ki...

Konuyla ilgisiz olacak belki ama, ben kendini bu kadar güzel ve keyifli bir şekilde anlatan bir tanıtım yazısı okumadım şimdiye kadar. (Sağ sütündaki yazıdan söz ediyorum.)

esriksevi dedi ki...

Merhaba Can can,

Okul biz de hep açık,tatil yok. Bu arada numaram değişmedi sadece olan hattımı ve numaramı aveaya taşıdım.dilediğin zaman ulaşabilirsin.Çok öpüyorum seni,hoşçakal

geveze baykuş dedi ki...

zaten kim değiştirebildi ki dünyayı kimseye-hiçbir şeye zarar vermeden? arada kenara çekilip izlemek, ve izlediklerini yazmak da güzel ve gerekli.

Adsız dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
ayşenur dedi ki...

ne de sıcak bir anlatımın var...
sevgilerimle

Adsız dedi ki...

Dut'un yararlarını herkes bilir ama en önemli özelliği ateş düşürmesidir.
Bu da bir not olarak yazmak istedim. Sizin dediğinizi de çok iyi anladım. Sizin yazmış olduğunuz faydalara bunu eklemek istedim.

Adsız dedi ki...

dut benim ağacım :) çocukluğum tepesinde geçti, tırtıllar saçlarımda... beraber büyüdük.

duvara karşı filminde, esas adam intihar edince doktoru ona, dünyayı değiştiremiyorsan, kendi dünyanı değiştir demişti. bu daha kolay. etkilenmiştim.