21.06.2009

Ortancalar hep ve hâlâ pespembe

Kalmalarımız dağdan kopan çığ büyüklüğünde, gitmelerimiz o dağın arkasında bir yerlerde...

Bir, iki ya da üç,


Kaç gün önce olduğunu anımsayamadığım bir haziran sabahı, kayısı çekirdeklerini kiraz çekirdeklerinin hemen karşısına diktim. Kirazın üzerine üç, kayısının üzerine ise iki çakıl taşı koydum. Filizlerin yerlerini kaybetmemiş olacağım böylelikle.

Şayet yeşerirlerse…


Umutlarımın tozunu alırım, inatla!

Hatırlamak istemediğim bir haziran gecesi, kafenin bahçesindeki tüm masalar boşaldı. Garsonlar masa örtülerini katlayıp, kaldırdılar. Kül tablaları da toplandı. Tek bizim masamızdaki kaldı. Renklipamuklar yine peş peşe sigara yakmakta…

Yalnızca Defne’nin ve renklipamuklar’ın karşısında saklamam ağladığımı. “Bir satranç taşı olmak istiyorum” dedi anlattıklarımı dinleyen renklipamuklar. “Olduğum yerde durayım, üzerimi toz kaplasın.”
“O kadar değil”
dedim yeise bürünmüş kirpiklerimle. “Bana sıkıntı gelir. Madem satranç taşı oldum, en azından üzerimi toz kaplamasın.”

Çoğu zaman güleriz ağlanacak halimize. Öyle yaptık olduğunca.


Haziranda da üşür insan,

Nereye gittiğimizi bilmediğimiz bir haziran akşamı su seslerinin çağladığı parkta bulduk kendimizi. Hava öyle serindi ki sanki nisan. Dut ağacının gölgesindeki masa doluydu. Cam masalı, kabarık minderli geniş koltuklara oturduk. Eğreti hissettik kendimizi. Alışmışız ahşap masalara… Hem İstanbul’da ahşap masaların üzerini nem tutar. Nemi bu kadar bariz hissedemezsin, masa ahşap değilse. Dut ağacını, yükselen kuleleri, uzaklara varan uçakları görebildiğimiz bir ahşap masaya geçtik. İstediğimiz şallarla, içtiğimiz çaylarla bile ısınamadık.


Pazartesiden önceki akşam,

Saksılara yeni çiçekler ektim. Toprağı kurumuş olanlara su verdim. İki yaz önce Tekirdağ’dan getirip, toprağa gelişigüzel attığım akşamsefası açmış. Yeşil iki yapraktan ibaret olsa da şimdilik. Ortancalar hep ve hâlâ pespembe.

Neyse ki renklerini yitirmiyor çiçekler.

6 yorum:

cache dedi ki...

kayısı çekirdekleri :)
Dilerim yeşerirler..
Ve ortancalar çocukluğumun en inanılmaz güzellikleri.. Arkadaşımın babaannesinin bahçesi vardı.. Ve mor-pembe-beyaz ortancalar.Genç kızlığımın en güzli sohbetleri o bahçedeydi. Sonra o güzelim bahçeli evi, kat karşılığı sattılar bir müteahhite, şimdi yerinde kocaman soğuk bir apartman.. Ortancalar yok artık.. Ama onları hep sakladım içimde..
Hep ve hala en güzel halleriyle içimde.

Adsız dedi ki...

renk skalasında, mor'un her rengini yaşar ortancalar.
Rengi açılır zaman geçince, matlaşır sonra ölür.

SeV@L dedi ki...

Bu sene ilk kirazı, bahçemizdeki kiraz ağacının ilk meyvelerinden yedim.

Kiraz ve erik ağaçları çocukları mutlu etmek için yaratılmış ağaçlar gibi gelir bana. Bir çocuk en çok erik ağacına sataşmayı sever bir de kiraz...

Benimde olmuştu hatırlamak istemediğim haziran geceleri. Ben genelde "keşke kedi olsam" derim.

Kedi olasım vardır benim.

Akşam sefalarını çok severim. Ortanca denildiğinde ise biri gelir aklıma ama pek de memnun kaldığımı söyleyemem bu durumdan. :)

Herkes var olanları kopartıp atmaya çalışırken, senin sürekli birşeyler ekmene hayranım. Bu yüzden de çok seviyorum seni.

Sevgiler. :)

atesinsesi dedi ki...

nazını bilirde kızarır böyle

Adsız dedi ki...

benim de reyhanlarım mor mor çıktılar...biberler minicik çiçeklerin altında yeşil, küçük uç verdi. maydanozun yanındaki papatya yarış halinde. pembe minyatür karanfillerden bir kaçı soldu ama.
balkon tüm bunlarla doluyken balkonsuz bir eve (fransız balkonunu balkondan sayamıyoruz) taşınmak durumundayım. ne yapacağım onları bilmiyorum.

ortancalar, dedemin çiçekleriydi. bahçeyi onlarla doldururdu. bir insan, bir çiçek/ağaç/eşya vs. ile özdeşleşince zor oluyor sonrası. şimdilerde dedem yok ama ortancalarda hep dede sıcaklığı...

Adsız dedi ki...

Çok etkileyici.Sayılar ve umut...
Al onların tozunu her gün...Ve haziran...