14.02.2010

Aylardan şubat, günlerden Sevgililer Günü’ymüş

Günlerdir telefonlarıma SMS’ler yağıyor. “14 Şubat için hesabınızda yeterli para yoksa nakit hesabınızdan şu kadar faiz avantajı ile…” ya da “Şuradan buradan yapacağınız Sevgililer Günü alışverişlerinize bu kadar taksit avantajı…” benzeri mesajlar…

Televizyon reklamlarında öyle bir hava esiyor ki 14 Şubat’ta sevdiği kadına altın, pırlanta vs. almayan erkek hayli eksik, kendine altın, pırlanta vs. aldıramayan kadın ise hayli beceriksiz sanki.
Sevgili anlayışım da aşk anlayışım da dört yandan esen pırıltılı rüzgârlara uygun değil. Sevgililer Günü’nde parlak hediyeler ile gelen bir erkeği hemen orada hediyeleri ile baş başa bırakabilirim. Farkındayım, fazlası ile iddialı bir cümle oldu bu. Fakat…

Aradaki aşksa eğer, gereksizdir yapay pırıltılar… Dağlarca mesafelere rağmen dağlar boyu izler kalır mesafeler arasında. Nasılsa silinmez asla.
Kek, limonata, duvar resimleri…
Bizimkiler, Alternatif Sevgililer Günü Partisi için Taksim’de buluştular bu gece. Çok ısrar ettiler. Belki de kendimle inatlaştım, gitmedim.

Akşam bir ara arkadaşım uğradı. Çocukları yaptıkları resimleri bana hediye ettiler. Resimleri, Duygu’nun hediyesi ‘Mutluluk Resimleri’nin yanına yapıştırdık birlikte. Vanilyalı-kakaolu kek pişirmiştim, limonata da yaptım. Keki çok sevdiler, birer dilim daha istediler. Mutlu oldum keki sevdikleri için.

Bu hâlde… Kuğulardan, kumrulardan, onların sevdalarından söz etmek mümkün değil. Yapay pırıltılara bulanmamış bir aşka varmak ise suya yazı yazmakla aynı neredeyse.

Öyleyse bir şarkı dolanabilir dilime… Hiç çözülmeyebilir ve orada söylenip durabilir gece ile gündüz durakları arasında. Olanca...

Hiç yorum yok: