15.01.2010

Pastel boyalarla duru kelimeler...

Bir zamandır okunmayı bekliyordu, Aşk. Elif Şafak’ın okuyacağım ilk kitabı olacaktı. Bir solukta, kimi yerlerde gözlerimde biriken yaşları yutkunarak okudum. “Rastladığım en derin romanlardan biri”, bunu söyleyebilirim ancak.

Bir yanda Şems, bir yanda Baybars…
Bir yanda iyiler, bir yanda kötüler…

Kitapların, filmlerin; bunların içine gizlenmiş kırıklıkların, üşümelerin, ağlamakların… Hatta tüm hayatın özeti bu belki de. Vavien’in özeti de buydu, bana göre.

Bir yanda Sevilay, bir yanda Celal…
Bir yanda iyilikler, bir yanda kötülükler…

Günün bir zaman diliminde ağladıysam, aynı günün bir başka zaman diliminde mutlu olabilmeye çalışıyorum. Karamsar, sevinçten elini eteğini çekmiş ve hınç dolu insanları uzaklaştırıyorum etrafımdan. Kimse kimseden mutluluklarını çalmasın! Çalınan mutluluklar küçücük olsa da. Umutlarını yeisleri ile kirletmesin! Kirlenen umutlar durulmuş olsa da.

“Yaşamak güzel şey! Yaşarken iyiliklerin, güzelliklerin elinden tutmak daha güzel, daha başka bir şey!”

Gökyüzü, deniz mavi...
Çimen yeşil, elma kırmızı...
Ayva ile nar sonbahara sevdalanmış bir kez.
Çiçekler bahara aşık.
Kediler yumak peşinde, fareler ise peynir.
Uçurtmalar bulutlara yoldaş...
Kalem kutusunda kırık pastel boyalar.

En çocuk hâli ile yaşamak...
Hepsinden ve her şeyden daha duru.

Hiç yorum yok: