26.11.2009

Hiçbir kere hayat bayram olmadı ya da*…

Birkaç kez rastlamıştım ona. Yaz akşamları, kendi kendime yürüyüş yaptığım ya da bir bankta kitap okuduğum saatlerde… Peşinde sokak köpekleriyle gezen bir genç adam. İyi bir aileden geldiği belli. İskelet yapısı düzgün, uzun boylu ve incecik, bakımsız, hatta çok bakımsız. Elinde poşetler, poşet dolusu kuru mamalar, peşinde neredeyse mahallenin tüm sokak köpekleri…

Yarın bayram. Bayramdan önce ilk yapılanlardandır küçük bayram alışverişleri. Hava ılık, marketin önünde değişik bir dolu sokak köpeği… Alışveriş arabalarından birini aldım, meyve-sebze reyonuna geçtim. Tüm kasalar dolu, biri daha tenha. Tenhalıkla birlikte onu fark ettim. Yaz akşamları rastladığım genç adam en boş kasada duruyor ya da onun durduğu kasa en boş.

Bakımsızlıktan öte hırpani, hırpaniden öte perişan halde. Üstü başı çamurlanmış, saçı sakalı birbirine karışmış. Bir şarkı mırıldanıyor beklerken. Duyamıyorum şarkının sözlerini… Duymaya uğraşıyorum, köpeklerin havlamaları, araba sesleri, konuşmalar… Duyamıyorum. Marketten gülümseyerek çıkıyor. Kapıda bekleyen sokak köpeklerine gülüyor, dolu dolu:
“Hayatta kalma nedenimsiniz benim!” diyor. “Ne mi aldım? Votka ve elma suyu... Başka bir şey yok.”
Yalnızca sokak köpeklerinin gözlerine bakarak kendi gibi kumral bir edayla: “Haydi gidelim biz” diyerek uzaklaşıyor. Sokak köpekleri onu izliyor.

Tiyatrodan koparılmış bir sahne, filmden çalınmış bir kare gibi. Şu dünyadan geçip giden hayatları düşündürüyor bana. Kimlerin daha çok iz bıraktığını, bırakacağını sorgulatıyor. İzlerimizi...

Yarın bayram.
Mutlu izler bırakacağımız nice bayramlara…

*Bulutsuzluk Özlemi, Hiçbir kere hayat bayram olmadı ya da her nefes alışımız bayramdı.

Hiç yorum yok: