Dün bütün gün Leyla gibi dolaştım. Bir tek satır bile yazamadım. Ve bunu telafi edebilmenin yolu, ertesi gün kendime iki saat bile ayıramamaktan geçiyor.
Emine Teyze evi köpürttü, ben de ona yardımcı oldum biraz. Onun yaptıklarının yanında ufak tefek şeyler benim yaptıklarım. Havuçlu, patatesli, taze bezelye ve bol erişteli pilav pişirdim. Çok beğendi. “O küçücük ellerinle bu yemekleri yaparken içine bal mı katıyorsun?” diye sordu. Ne kadar ince bir söz… Bir erkek böyle bir söz söylemeyi akıl edemez. Kendini çok zorlasa, en fazla “Eline sağlık, güzel olmuş” der geçer.

Senaryolarda erkekler korkunçluğun sınırlarını ne kadar zorlasalar da fatura kadınlara kesiliyor. Mesela Aşkı Memnu’da… Sanki Behlül oyun parkında kumdan kaleler yaparken tanıştı Bihter ile. Gözlerini açtı, Bihter’i gördü. Sanki habersizdi amcası ile evli olduğundan. Ne kadar hırslı, gözü kara bir kadın olduğunu anlamak çok zordu sanki… Bir anda, kirpik kırpıştırmaktan ve alışveriş yapmaktan başka bir varoluş içinde bulunmayan Nihal’de aşkın en masumunu arayan bir erkek oluverdi. Bihter ise kıskançlık krizlerinde boğulan, tutkularının esiri bir kadın olarak ortada kalakaldı. Bir de kar tanesi kadar masum bir aşkın ayak bağı…
Bir senaryo olsa da bazen hayatın senaryoları suya götürüp susuz getirdiğini de unutmamak gerek!

Bir mucize daha olsa ve su gibi akıp bitse işlerim. Tahmini olarak bu gece yaklaşık yedi-sekiz saatimi alacak işler, mesela üç saatte bitiverse… Film izleyerek uyuyakalsam ben de.
Mucizenin bu kadarı sınırları hayli zorlamak olur herhalde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder