17.04.2010

Faturayı Bihter’in adına keselim lütfen…

Makarna yapıyorum. Makarna piştikten sonra ayaklarımı uzatıp peş peşe film izlemek isterdim. Ne yazık ki seçtiğim hayat buna izin vermiyor. Çalışmak zorundayım, yarın sabaha kadar tamamlamam gereken üç konu var.

Dün bütün gün Leyla gibi dolaştım. Bir tek satır bile yazamadım. Ve bunu telafi edebilmenin yolu, ertesi gün kendime iki saat bile ayıramamaktan geçiyor.

Emine Teyze evi köpürttü, ben de ona yardımcı oldum biraz. Onun yaptıklarının yanında ufak tefek şeyler benim yaptıklarım. Havuçlu, patatesli, taze bezelye ve bol erişteli pilav pişirdim. Çok beğendi. “O küçücük ellerinle bu yemekleri yaparken içine bal mı katıyorsun?” diye sordu. Ne kadar ince bir söz… Bir erkek böyle bir söz söylemeyi akıl edemez. Kendini çok zorlasa, en fazla “Eline sağlık, güzel olmuş” der geçer.
Issız Adam’da ne istediğinin ayırdında olamayan Alper, Acı Aşk’ta hastalıklı ruhu ile Orhan, Aşkı Memnu’da tarihe geçecek kaypaklığı ile Behlül… Bu karakterlere bakınca karşıma çıkan tüm erkeklerin arınmış birer aziz olduklarını düşünebilirim aslında. Böyleleri var mıdır? Bu kadar korkunçlaşabilir mi bazıları?

Senaryolarda erkekler korkunçluğun sınırlarını ne kadar zorlasalar da fatura kadınlara kesiliyor. Mesela Aşkı Memnu’da… Sanki Behlül oyun parkında kumdan kaleler yaparken tanıştı Bihter ile. Gözlerini açtı, Bihter’i gördü. Sanki habersizdi amcası ile evli olduğundan. Ne kadar hırslı, gözü kara bir kadın olduğunu anlamak çok zordu sanki… Bir anda, kirpik kırpıştırmaktan ve alışveriş yapmaktan başka bir varoluş içinde bulunmayan Nihal’de aşkın en masumunu arayan bir erkek oluverdi. Bihter ise kıskançlık krizlerinde boğulan, tutkularının esiri bir kadın olarak ortada kalakaldı. Bir de kar tanesi kadar masum bir aşkın ayak bağı…

Bir senaryo olsa da bazen hayatın senaryoları suya götürüp susuz getirdiğini de unutmamak gerek!
Hiç olmadık yerde mucizeler buluverir beni. Tam ümidimi keserim, üzüntüden ağlarım ve ansızın bir mucize gerçekleşiverir! Ponçik’in iyileşmesi en büyük mucize oldu. Gerçi biraz durgunlaştı, düşünüp duruyor. Kafasına düşen kitaplardan birinin Elif Şafak’ın ‘Aşk’ı olmasına bağlıyorum bunu.

Bir mucize daha olsa ve su gibi akıp bitse işlerim. Tahmini olarak bu gece yaklaşık yedi-sekiz saatimi alacak işler, mesela üç saatte bitiverse… Film izleyerek uyuyakalsam ben de.

Mucizenin bu kadarı sınırları hayli zorlamak olur herhalde.

Hiç yorum yok: