13.04.2010

Unutmak vazgeçmenin yarısından fazlası mı?

Günün, daha doğrusu gecenin son yazısını biraz önce tamamladım ve gönderdim. Mesajın ‘Gönderilmiş Öğeler’ klasörüne düşmesi ile birlikte… Sanki uzaktaki yitik sevgilime şiirlerle doldurduğum sayfa sayfa mektubu gönderdim. Bir güvercinin kanatlarıyla uçtu, gitti. Sayfa planından eksilttiğim her konunun ardından öylesi bir huzur sarıyor içimi.

Huzur… Özlediğim, beklediğim bundan gayrısı değil ki!


Ya ağlayacaktım ya da ekmek dilimlerinin üzerine Nutella sürerek kendimi oyalayacaktım. Ağlamak çoğu zaman olduğu gibi bu gece de lükstü bana. Göz pınarlarımda biriken yaşlara set çektim, Nutellalı ekmek dilimlerinden yedim.


Günlerdir perişan hâldeyim. Cumartesi günüydü, evde çalışıyordum. Bilgisayarımın başında, aklımda türlü türlü düşünceler… Ponçik kitaplığımda bir uçtan diğer uca uçup duruyor. Kopan gürültü ile başımı bilgisayarımdan kaldırdığımda kitapların yere düştüğünü gördüm. Ponçik kitapların altında kalmış. Simsiyah gözlerini gördüm.
“Ah Ponçikim” dedim acı ile.

Beş-altı kitap üst üste kitaplıktan nasıl düştü, Ponçik o kitapların altında nasıl kaldı hâlâ anlayabilmiş değilim. O günden beri bir sonbahar yaprağı gibi titriyor. En küçük sesten, kıpırtıdan korkuyor. Ona bir şey olmasın... Minik uçan balonum benim, mavi uçurtmam. Elma dilimim, sevgi pırıltım.

Geçen hafta fotoğraf makinem bozuldu. Bu sabah ise saatim durdu.

Bir şans meleği aldım mağazadan. Camdan meleğin, kanatları ve elinde tuttuğu küçük kalp narçiçeği renginde... Anlaşılan değil bana, kendine bile faydası yok! Kırmızı matruşkanın yanında duruyor. Yanında kırmızı mumluk… Bu gece aklıma geldi, ne zamandır ışıtmıyor mumlar duvarlarımı… Mum yakmaktan da vazgeçmiş olabilir miyim acaba?

Unutmak vazgeçmenin yarısından fazlası mı yoksa?

Hiç yorum yok: