7.08.2010

Razıyım kaderime, çekerim bu ise eğer

“Uyandım birden seninle, gece üçü bulmamış…” diyebilmeyi isterdim. “Yalnızlığım yollarıma pusu kurmuş…” çok daha uygun düşer oysa.

Sıcaktan uyumak mümkün değil. Gece boyunca sürekli uyandım, su içtim. Sabah dokuzda açtım gözlerimi, bir saat boyunca yatakta sağa sola yuvarlandım, Ponçik’i seyrettim. Mavi tüylerini kabartmış, arada kara boncuk gözleri ile bana bakıyor. Sonra sıkılıp minik kafasını kanatlarının arasına saklıyor. Deli kuş! Onca yolu nasıl gidecek hiç bilmiyorum.

Geçen yaz, hem işlerimin yoğunluğundan hem de otobüs firmalarının Ponçik’i kabul etmemesinden tatile gidememiştim. Tüm firmalar, “Alt kattaki bagaj yerine alabiliriz. Diğer yolcularımız evcil hayvanlardan rahatsız oluyorlar” demişti. Ponçik, evcil hayvandan ibaret değil ki… Ponçik o. Benim Ponçik’im. Klimalı püfür püfür koltukta seyahat ederken onu karanlık ve sıcak bagajda yalnızlığına nasıl terk edebilirim?

Gitmedim daha iyi.

Bu arada önemli bir not düşmeden edemeyeceğim. Sevgili Jto, “Bana bırak, ben bakarım Ponçik’e. Hem Paşa da var biliyorsun” demişti, sağ olsun… Fakat marazidir bağlılıklarım. Bir kez yüreğimde kendine yer bulan, kolay kolay çıkamaz oradan. Gidemez benden başka tarafa. Gitse bile…

Sadece gittiğini sanır.

Ponçik bu yaz dört ayaküstüne düştü ve otobüs firmaları ile cebelleşmeye gerek kalmadı. Öyle ya da böyle oldukça uzun süreli bir seyahate çıkacak ve şehirler arası ilk yolculuğunu yapacak. Eminim seyahatin ardından yine tüylerini döker, tüm beneklerini düşürür. “Hayvanlar evin, beraber yaşadıkları kişilerin huylarını alır” derler ama yok. Ponçik kadar hassas olsaydım beneklerimi sonsuza dek kaybetmiş olurdum.

Neler gördük, neler geçirdik.

Gün sayıyorum. Buz gibi denizde yüzebilmek, masmavi körfezi seyre dalmak için değil günleri, saatleri sayıyorum. İstanbul’da hava ısındıkça zaman ağırlaşıyor, çalıştığım yazılar uzadıkça uzuyor.

Renklipamuklar yine bir kır düğününe davetli… Bir dolu alışveriş yaptı, dünyanın parasını verip ipeksi kumaştan siyah bir tulum aldı kendine. Çok iddialı olacak bu defa.
“Aşık olmadan dönme…” dedim ona. “Biliyorsun, hiçbir düğünden boş dönmüyorum. Ya birine aşık oluyorum ya da biri bana!”
Burun kıvırdı. “Peki ya sonuç?”
“Sonuç ortada… Fakat her zaman sonuçlarla ilgilenmek doğru olmayabilir”.


Evet, bir sonuç daha istikrarsızlığa ve dolayısıyla belirsizliğe doğru seyrediyor. Olsun. Razıyım kaderime, çekerim bu ise eğer...

Hiç yorum yok: