9.08.2010

Takvimden kopan yapraklar

Aslında gecenin bu saatinde, üstelik bir hafta başının arifesinde yazılacak şeyler değil bunlar. Olur ya neşeli başladığı bir sabahın ya da mutlu bitirdiği bir akşamın devamında tesadüf edip de yazdıklarımı okuyan olursa… Ve eğer keder dolarsa bu yüzden, özür dilemeyi şimdiden bir borç bilirim.

Bu özür satırını bir ikaz olarak da kabul edebiliriz esasında. Çıkın gidin, okumayın sonrasını. Sonrası keder dolu olacak, o şimdiden belli. Gece yarısı yazmam gereken bu satırlar değil biliyorum fakat yazmazsam…

Yazmazsa nefessiz kalır mı insan?

Aslında güzel bir gündü. Tatil hazırlıkları ile geçmişti. Işıl ışıl pembe taşlarla süslü pembe bir terlik, pembe ve mor ile dalgalanmış kahve bir bikini günün armağan ettiği hediyelerdendi. Eve gelmiş, ayaklarımı uzatmıştım. Ayağımdaki yeni terliklerimi seyrediyordum. “Hangi renk oje sürsem acaba?” diye düşünüyordum. Beyaz mı? Yoksa mor mu? Ya da pembe... Renklipamuklar’ı dinliyordum aynı zamanda. Kır düğününü anlatıyordu. Erkeklerin ne kadar içtiklerini, birbirlerini havuza attıklarını, sonra aralarından şişmanca birinin renklipamuklar’ı da havuza attığını anlatıyordu. Çok sinirlenmiş o şişmanca gence… Makyajı akmış, saçları bozulmuş, ayrıca odaya çıkıp duş almak zorunda kalmış düğünün yarısında. Ertesi sabah tüm otelde, “Kimdi beni havuza atan?” diye meçhul adamı arasa da bulamamış.

Siniri geçmemişti hâlâ. Saçlarındaki elektrik hissediliyordu. Dokunsan çarpılırsın, o kadar çok sinirlenmiş.

O sırada karşı apartmandan bir ses geldi:
“Ihlamur!”
Baktım.
“N’aber?” dedim onu görünce. Hani yavru kedileri kurtaran genç vardı ya, o bakıyor.
“Çok kötü şeyler oldu Ihlamur” dedi acı içinde. O kadar mesafeden okuyabiliyordum gözlerindeki acıyı.
“Ne oldu?” derken ayağa kalktım.
“Annem…” dedi.

Erkeklerin ağlaması bana öyle dokunur ki o dakika sarılmak isterim. Gözyaşlarından öpmek isterim.

Annesini kaybetmiş. Çok ani olmuş her şey.
“Birazdan dua başlayacak. Gelir misin?” diye sordu.
“Gelirim” dedim. Renklipamuklar ile göz göze geldik. Konuşmadık, kaçtık konuşmaktan.
“Ben gideyim” dedim. Renklipamuklar’ı Ponçik ile baş başa bıraktım.

Gün geçmiyor ki takvimden kopan bir yaprağın adını duymayalım.

“Oysa çok genciz daha…” dedim renklipamuklar’a.
“Ama hiçbirimizin anneannesi, dedesi hayatta değil artık” dedi. “Çocuk değiliz en azından”.

Çok ağladık, sinirlerimiz bozuldu herhalde. Öyle bunaldık ki evde duramadık, biraz önce döndük. Yürüdük yürüdük… Oturduk bir yerlerde. Ne yere sığdık ne göğe…

Biliyorum ki ikimiz de çocukluğumuzu çok özledik bu gece. Çocukluğumuz hepten kazandığımız zamanlardı galiba. Gelecekteki kayıplarsa ürkütüyor yıllar geçtikçe…

Hiç yorum yok: