2.03.2010

Eyvah Eyvah!

Cumartesi akşamı mızır mızır mızırdanan renklipamuklar nihayet beni ikna etmeyi başardı ve birlikte 21:50 matinesine sinemaya gittik. Önce Veda’yı izlemeyi düşünsek de neşesiz günlerimizin kasvetini dağıtır beklentisi ile Eyvah Eyvah’ta karar kıldık.

Daha ilk adımda patlamış mısırın tuzlu kokusunu alan renklipamuklar, “Canım mısır patlağı istedi” dedi. “Ye o zaman” dedim kayıtsızca. “Yemem!” dedi. Kilo almak istemezmiş, bahar geliyormuş vs.

Sinema salonu tümüyle doluydu. Anladım ki tek neşesizler bizler değiliz. Herkes bir tutam neşe beklentisinin peşinden sürüklenmiş ve sinema salonunu tıkış tıkış doldurmuş.

Film arasında çıktım, patlamış mısır satılan büfeye gittim.
“Patlamış mısır istiyorum” dedim.
“Küçük, orta boy, büyük ve en büyük boy mısırlar var. Hangisinden olsun?”
“En büyük!” dedim.
Dizili renk renk kutulara uzandı ki “Sıcak olabilir mi?” diye sordum. Gülümsedi genç çocuk.
“Bunlar da sıcak ama isterseniz size makineden vereyim…”
“İsterim!”

Ağzına kadar mısır dolu dev kırmızı kutu ile sinema salonuna geri döndüm. Renklipamuklar çıldırdı! “Niye aldın? Madem aldın niye en büyüğünden aldın? Ben sana yemeyeceğim demedim mi?” diye söylense de mısırları yedikçe kararını değiştirdi: “Hımmm. Çok güzelmiş, sıcacık. Keşke en büyük boyundan almasaydın…”

İkinci yarıda da çok güldüm. Film sona erip de ışıklar yandığında renklipamuklar tüm mısırları yemiş hareket edemiyordu. Eli göbeğinde… “Çok yedim” dedi durdu.

Eyvah Eyvah'ın tüm komiklikleri bir yana Ege’yi özlemişim. Tatsız tuzsuz, kaygı dolu İstanbul günlerinde; masmavi denizi, zeytinlikleri, beyaza boyalı evleri, toprak yolları görmeye, kıpır kıpır müzikleri duymaya çok ihtiyacım varmış.

Hiç yorum yok: