20.03.2010

Felekten çaldıkça…

Felekten bir gün çalmak denir ya… Bu hafta bunu yapmaya çalıştım. Felekten iki gün çaldım, çalabildiğimce. Geçenlerde güpegündüz Taksim’e gittim. Atatürk Kitaplığı’na… Yağmurlu bir gündü. Kitaplığı çok güzel düzenlemişler. Belirlediğim sayfaların fotokopisi çekilirken geniş pencerelerden masmavi denizi izledim. Biraz sisliydi.

Bir an önce eve dönüp yarım kalan işlerimi tamamlayabilirdim. Yol ayrımında bir sağa bir de sola baktım ve İstiklal’e doğru yürüdüm.

Semiha Berksoy sergisi vardı, YKY’de… ‘Ben Yaşardım Aşk ve Sanatla’. Ne zamandır aklımdaydı, sergiyi gezdim. Semiha Berksoy ile ilgili hazırlanmış bir videoyu izledim. Tek başınayım sanıyordum karanlık odada. Genç ve hoşça bir erkek daha varmış meğer. Varlığını hissettirmeden, uzaktan birlikte izlemişiz videoyu. Sözleri tam anlamıyla aklımda değil ama… “Paranın olduğu yerde aşk barınamaz” demişti galiba Semiha Berksoy.

Doğru söz!

YKY’de bir sergi daha vardı. ‘Lidyalılar ve Dünyaları’. Hayatımda ilk kez bir sergide duramadım. Turladım ve çıktım. Kitap kısmında aldım soluğu… Ancak kendime geldim.

Aslında girişte su sesini kullanarak hoş bir düzenleme yapmışlardı fakat hemen sağ tarafta sergilenen kuru kafayı görünce sinirlerim alt üst oldu. Kendimle inatlaştığım zamanlarım vardır. Yine inatlaşacağım tuttu. İçimden gelmese de kendimi zorladım. “Ihlamur sen bir sanat tarihçisin. Bunu bir arkeolojik bulgu olarak değerlendirmelisin” dedim. Kuru kafanın yüzyılını okumaya çalıştım, yok. Öyle fena bir görüntüydü ki okuduklarım aklımdan silindi gitti. Mesleki eğitimime rağmen zayıflık gösterip göstermediğimi sorgularken iyice fenalaştım. Kuru kafayı yalnızlığı ile baş başa bıraktım.

Sanırım Lidyalıların kullandıkları bitkilerin aromatik kokusunu verebilmek için salonda kekremsi bir koku kullanmışlardı. Koku beynime işledi ve kuru kafanın görüntüsü ile birleşti.

Öyle korkmuşum ki hayatımda ikinci kez uçuk çıkardım. Akşam yüzümün halini gören renklipamuklar sordu:
“Ne olmuş sana böyle?”
“Çok korktum”
dedim. Onun da sinirlerini bozmamak için kuru kafadan bahsetmedim.

Bugün ise Süleymaniye’ye kaçtım öğle saatlerinde. Tarihi kuru fasulyecide tabak dolusu kuru fasulye yedim. Çok özlemişim. Bir ara daha sık gidebiliyordum oralara…

Felekten çaldığım günün karşılığını, bu gece geç saatlere kadar kelimelerin yerlerini değiştirerek ödedim. Olsun… Bundan böyle kararlıyım. Geceli gündüzlü çalışmalarımdan başımı kaldırır kaldırmaz bir gün, bir saat, olmadı bir dakika çalmaya bakacağım felekten.

Hiç yorum yok: