3.07.2010

Haziran bitti bile

“Haziran bitti mi? Yaşanan haziran ise bunca sağanak nereden musallat oldu hayatımıza? Yanardağ mı? Yurtdışına çıkmış arkadaşlarımı ilgisiz limanlarda mahsur bıraktığı yetmemiş miydi? Zaten batmış ülke ekonomilerini daha da beter yerlerde süründürmemiş miydi üstelik! Sonrasında bu sağanaklarla mı hatırlatacaktı kendini?”

Aynı sözleri tekrarlayıp duruyorum. Haziranın son haftalarında bile dinmek bilmeyen yağmurlardan, bulutlu gri gökyüzünden fenalık geldi. Ortancaların boynu iyice büküldü, renkleri soldu. Karalahana hiç yemediğimi duyan Emine Teyze çığlık atmış ve ertesi hafta bahçeye lahanalar ekmişti. Ekolojik dolma yapacaktı bize. Yağmurlar yüzünden Emine Teyze'nin lahanalar ağaçlaştı, boyları boyuma yaklaştı.

Eskiden en sevdiğim kareler yağmurlu olanlardı. Mesela, bir saçağın altında iki kişi ya da birlikte paylaşılan bir şemsiyenin etrafında… Islanmış saçlarla sığınılmış bir kafede, camlarda yağmur damlaları…

Şimdi ise arkadaşlarımın kır düğünlerini berbat eden son yağmurlar yüzünden küstüm, en romantik kareleri kalbimden sildim. Güzel dileklerim, pırıl pırıl ve güneşli günlerden yana.

Güzel dilekler… İyiliklerden, güzelliklerden ve güneşli günlerden bahsetmeye her zamankinden çok ihtiyacım var. Mutlu filmler izlemeyi, belli ki hazin bir sonla noktalanacak romanı bir an önce bitirmeyi, bugün yaptığım sütlacı bol tarçınla yemeyi düşünüyorum.

Yarın… Dilerim güzelliklerle dolu bir sabah olur. Hani sıcacık güneşin altında buz gibi bir meyve kokteyli kadar serinletici. Ege'de tatil kadar dingin. Ve gerçek mutlulukla gelmiştir, temmuz. Yarın çalar kapıyı...

Hiç yorum yok: