9.07.2010

İmkânsızlıkla aynı yere yağdı, yağmur...

Gölgenin saçları hâlâ ıslak, bir ayağı yağmurlu sokakta… Çakmağa uzandı; diğer elinde sigara paketi… Sigara içmek için çıktı.
Ardından “Çok iyi çocuktur” dedi karışık adam. Alkol duvarına yaslanmış kız arkadaşı anlaşılır-anlaşılmaz konuştu:
“Çok yetenekli ama…” Çarpık bir gülümseyişle “Her şeyi bitirdi, bıraktı gitti…”
“Nereye?”
diye sormak istedi yağmur damlalarını izleyen kadın.

Damlalarda kendini bulurdu. Yağmurlu bir günde doğmuş, ilk kez yağmurlu günde aşık olmuştu. Yağmur gibiydi sözleri, belki kaderinden. Yağar yağar, dururdu.

Belki gözlerini okudular.
“Delinin teki işte! Bir dağ başına yerleşti” dedi karışık adam. Sonra birbirlerine döndüler, başkalarının duyamayacağı sesle konuşmaya başladılar.

Boşalan kadehini bir yenisi doldururken o kapıda belirdi. Buğday teni, kirli sakalı, kömür karası yorgun gözleri ve siyah gömleği ile… Daracık bir kot pantolon üzerinde. Elleri soğuktan kızarmış, şaraba sarıldı.
“Bir dilek ağacı nasıl olur?” diye sessizliği bozdu, telefonunun ekranından gözlerini ayıramayan kadın. “Dekorun orta yerinde bir dilek ağacı… Her gelen en samimi hâliyle dileğini söyler”.

Yağmur kadın ayaküstü samimiyetlere inanmazdı pek. Ona göre; mesafeler vardı herkes ve her şey arasında... Zamanla azalabilirdi ancak. Uzunca zamanlarla...
“Geliştirsene şunu” dedi fikri bulan, sessizce duran yağmur kadına.
“Yapamıyorum” dedi üzüntü içinde. “Yazıymış gibi düşünmeye çalışıyorum fakat olmuyor”.
Gölge, kömür karası gözleri ile yağmur kadına baktı, sordu:
“İşin ne ki senin?”
Kelimeleri yutarcasına söyledi. Çekindi sonrasında işiteceklerinden. Onun nedenlerinden, nedenlerinin kendininkilere benzemesinden korktu belki de.
“Aynı meslektenmişiz” derken çakmağı yaktı söndürdü, yaktı söndürdü. “Ben bıraktım…”
Yağmur kadın kimseye sormazdı, “Neden, niçin?” diye. Bir erkeğe asla sormazdı. Nasılsa… Sordu:
“Nasıl bıraktın, bırakabildin?”
“Hayatın geçtiğini fark ettim, bilgisayar karşısında hem de. Bir gece sabaha karşı bıraktım her şeyi…”
Yağmur kadın kendini onun yerine koymaya çalıştı. Yok, bırakıp gidemezdi kolay kolay; adresleri, isimleri, alışkanlıkları… Anılardan bile vazgeçemezdi kolaylıkla.

Şafağa yakın ve ansızın. Her şeyi bırakarak gidebilmek… İmkânsızlıkla aynı yerde duruyordu.

Hiç yorum yok: