15.07.2010

Hep biraz korkudur, aşk

Aklından ilk geçen “Çok erken” oldu, yağmur kadının. N.’nin kollarından kopardı kendini. Caddenin tüm kalabalığı yüzünü onlardan tarafa dönmüştü sanki. Donuk bakışlar üzerlerinde…

Yaz akşamlarında ateşböcekleri yanar söner. Yazın en sıcak gecesinde buldu ansızın kendini. Yağmur durdu, şehir durdu. Kalabalık kaldı sadece, iki kişiyi izlemeyi sürdürdü gözler. Yazın kavurucu sıcağını kanatlarına yüklemiş ateşböcekleri yüzüne çarptı yağmur kadının. Küçük küçük, ateş ateş…

Kollarından kopar kopmaz, N. ardında kalır kalmaz derin bir soluk! “Birdenbire… Nasıl oldu?”
Adımlarını hızlandırdı, sorgulamaları başladı. “Nasıl fark edemedim buna varabileceğini? Ya da yanlış anlattım kendimi, cesaret verdim”. Caddenin sonuna doğru, meydana yaklaştığında ancak ardına bakabildi. O da göz ucuyla… Seçemedi N.’yi. Sabaha karşı, hâlâ kalabalık bu şehir!

Bıraktığı yerde kalmıştı belli ki… Yok, olamaz. Kimse bırakıldığı yerde kalmaz.

Müşteri bekleyen taksiler otelin önünde uzanan geniş caddeye dizilmişti. Arkadaşları ile orada buluşurlardı dönüş yolunda. Herkes kopuk kopuk yürüdüğünde, o noktada tamamlanırlardı. Yine oradaydılar. Yüreğinde anlık ferahlık… Kısacık bir düştü yaşadıkları, gün doğduğunda hatırlanmayacak. Kimseye bahsedilmeyecek. Yağmurla birlikte yıkanıp gidecek.

Bir güç adımlarını durdurdu önce. Sonra yüzünü, bırakıp gittiği yöne doğru çevirdi. N.’ydi karşısındaki…
“Senden özür dilemeyeceğim” dedi N. “Sen düşünebilirsin ama…”
Beklemiyordu peşinden gelmesini, söylemesini, sormasını…
“Senden mi özür dileyeceğim?”
Gözlerindeki bulutları gizleyerek, “Aşktan…” dedi N. “Kaçtığın, orada öylece bırakıp gittiğin için aşktan özür dilemeyi düşünebilirsin belki”.

Hiç yorum yok: